Shortlings

The Apartment Filminin Konusu Ne?

EN - FR - TR - RU - ES - DE - PT - JP - KR - AR
EN - FR - TR - RU - ES - DE - PT - JP - KR - AR
Apartman, efsanevi yönetmen Billy Wilder’ın yönetiminde keskin komedi ile duygu yüklü dramın harikulade bir karışımı olarak, öyküsüz 1960 yılının klasik bir mücevheri olarak öne çıkar. Film, kurumsal merdiveni tırmanmak isteyen sigorta memuru C.C. "Bud" Baxter’ın öyküsünü anlatır. Yükselme arzusu ile Bud, şirketin üst düzey yöneticilerinin yasak ilişkileri için Upper West Side’daki apartman dairesini onlara ödünç vermeye başlar. Eşsiz Jack Lemmon, Bud karakterine hayat vererek, ona zarif bir çekicilik, kusursuz zamanlamayla harmanlanmış komedi ve trajik kahramanın bir dokunuşunu katıyor.

Hikaye açıldıkça Bud, üstlerinin karışık aşk ilişkilerinin içinde bulur kendini. Öykünün kalbinde Bud ile asansör operatörü Fran Kubelik arasındaki narin ve detaylı ilişki yatmaktadır, Shirley MacLaine tarafından canlandırılan Fran ile aralarındaki olası olmayan aşk ilişkisi, apartmanın duvarları arasında gerçekleşen ahlaksız aktivitelerin dokunaklı bir karşı noktası olup, kurumsal ortamdaki ahlaki çöküntü arka planında yalnızlık duygusu ve insanların içten bağlantılar arayışına dair zengin bir inceleme sunar.

Apartman, sıradan bir aşk öyküsünün sınırlarını aşarak, kurumsal hayat yarışının acımasız eleştirisini ve kişisel ilişkilerin feda edilmesini gündeme getirir. Öykü içinde, Bud'ın dairesi, ahlak yoksunu hırsla dolu bir çağda ruhun savaş alanı olarak bir alegori oluşturur. Bud'ın çevresinde yaygın olan ahlaki çürümeye direnme çabasıyla film, dramatik gerilimini bulur. Bu çaba, adeta kendisi de bir karakter gibi davranan New York'un yüksek beton kanyonlarında simgesel olarak yansıtılır.

Filmin cinsiyet rolleri ve iş yerindeki kadınların muamelesi üzerine derinlemesine analizi, etkisinin merkezindedir, özellikle Fran Kubelik'in hikaye kısmı oldukça dokunaklıdır. Değerinin sıklıkla sadece cazibeliliğine ve etkili erkeklere hizmet etmeye indirgendiği bir dünyada manevra yapmak zorundadır. Onun sıkıntıları ve kararlılığı vasıtasıyla film, aksi halde karanlık tablosuna bir umut ışığı enjekte eder, Wilder bu karanlık atmosferi alametifarikası olan mizah ve incelik karışımı ile ustaca hafifletir.

Apartman'ın cazibesi, zekice yazılmış senaryosunda ve Wilder’ın sinizm ile romantizm arasındaki titiz dengeyi ustaca ele alışında köklüdür. Sık sık yalnızlık içinde gösterilen efsanevi daire, hem kentsel varoluşun yalıtılmışlığının hem de anonimliğinin bir sembolü olarak ortaya çıkar. Wilder’ın New York tasviri hayat dolu ve yoğun nüfuslu olmasına karşın, insanları derin bir yalnızlık içindedir. Her karakter, bir şeylerin arayışı içinde olup, apartman sahnenin bağlamına göre sığınak ve hapis olarak sırayla hizmet eder.

Ne aşırı iyimser ne de umutsuz bir tonla sona eren Apartman, tematik dizelerini hüzünlü bir festival dokunuşu ile bir araya getirir. Son sahne, izleyiciyi, hem kendine hem de diğer insanlara olan dürüstlüğün gerçek bedeli ve sık sık aksinin övüldüğü bir dünyada doğruluğun içsel değeri üzerine düşünmeye teşvik eder. "Sus ve dağıt," repliğinin unutulmaz alışverişi, alçakgönüllü romantizmini aşarak, aynı zamanda yaşamın içkin karmaşıklıklarını ve üstlenmek zorunda olduğumuz riskleri de özetler. Film, son notanın soluklaşmasının ardından uzun süre bilinçte kalır, sevilen bir şarkının etkileyici sonrası gibi iz bırakır.

Trending NOW